Takip ediyor geçmişimin ayak izleri;
Ensemde boza pişiren bir gelecek.
Anımsıyorum çocukluğumdaki yüzleri.
Ne bakkal amca hayatta ne sarı çiçek.
Mutluluğun çocukluğu var ruhumda.
Ve düştüğüm ağaçların dal kırıntısı.
Hiç olmadı küçükken bir sapanım.
Geçmişim, kuşların özgürlük mıntıkası.
Gün yorulunca okunan ezan;
Yakar sokakların lambalarını.
Annelerin sesi gökte buluşur;
Bitmeyen günün akşamlarında.
Ben şiir yetiştirdim saksılarımda;
Güneşin batmadığı yaz akşamları.
Demlenirdim tomurcuk çay gibi;
Bergamot aromalı mısralarımda.
Şifa, tereyağlı bir un çorbası;
Pişer annenin şefkat tadında.
Özlemle anıyorum çocukluğumu:
Denize hasret martılar gibi.
Depar atan kalbim artık koşmuyor;
Heyecanımda orta yaş travması.
Toy bir filozof gibi bakıyorum hayata;
Tecrübem, hüznümün olgunlaşması.
Gamzesini arıyorum artık hayatın;
Işıl Işıl parlayan çocuk gözlerinde.
Heyecanla beklenen babayım artık:
Karnı zil çalan çocukların özleminde.
Sen de yoruldun değil mi, Ey Hayat!
Yüklesen de sırtıma dünya yükünü;
Ben bitmez gayret, sense bir kanat;
Bahşedilen ömrün dünü ve bugünü.
Hayat! Omzuma koy ıssız başını;
Dağlara yaslanmış bir şehir gibi.
Her insan kaybolur pencerelerde;
Sararan hatıralara dokuyun beni.
Ömer Furkan Kesikbaş - 13.02.2024