Sonsuzluk Dansı
Sonsuzluk Dansı



Göğsümün ortasında zehirli çıban,

İltihap yayılıyor etrafa, bir kanser gibi.

Durmayın, patlatın onu bir an düşünmeden,

Temizleyin, o cerahati bu coğrafyadan.

 

Belli, bir kıtlık var İslam yurdunda.

Sürüler sahipsiz, uyuyor çoban.

Kemikleri sayılıyor vicdan kaburgasının.

Bir taşa muhtaç, o kutlu sapan.

 

Kıbleye döndüm mahcup yüzümü,

Sanki kıyamda değil de,

Bir köşeye sızmış ayyaşım.

Sanki deve kuşu gibi

Kafamı toprağa gömüyorum.

Secdeye giderken utanıyor,

O rüsva başım.


Dipdiri bedenim,

Sanki, toprağa gömülen naaşım.

Ve koskoca bir ümmet,

Adeta kefenliyor vücudunu cihadın;

Gıyabi cenaze namazları kılarak;

Yalnızlığına terk edilen,

O feryad-ı figanın.

 

Arş titriyor göğünde Gazze’nin,

Bombalar aydınlatıyor karanlıkları.

Bulutlar görülmüyor, her taraf uçak.

Kan toplamış zeytin gözlü çocukların,

Gülücük saçan dudakları.


Gözünü kan bürümüş vahşi canavarın.

Misketten bombalar, ölüm saçan oyuncak.

Kurutma gayretinde yaşam dolu ırmakları.

Dile geliyor, direnişle mayalanan toprak;

O Zalim, ne yaparsa yapsın başaramayacak!


Ve haykırıyor,

Yüreğinde ırmak akan bir çocuk;

Annneee baaakkk; kral çıplak!

O çocuk; zihninin dar ağacında,

Çoktan asmış şarlatanları;

Ümmetin onuru uğruna,

Bir türlü koltuğundan kalkmayanları.

 

Ve Sen, Ey Gazze! Dirilişin başkenti!

Metanetin sağlıyor göklerdeki ahengi.

Kadınların da direnişin kadar destansı.

Ve kubbende, şehitlerin sonsuzluk dansı.

 

 Ömer Furkan Kesikbaş – 17.03.2024