Kapanmayan Yaralar Mezarlığı
Kararken yaşamın
kumlu harcını,
Baharın yaza
çaldığı bir günde,
Geçen zamanı
düşünüyorum ömürden.
Gözlerim,
Hüznümün parçalı
bulutlu göğünde.
Ömrümün ufkunda
beliren güneşin,
Hüznümü kızıla
boyadığı ikindi vaktinde;
Istırabını hatırlıyorum
elem günlerin.
Taş bir havuz var
sanki göğsümde;
İçinde, suya düşen hayallerim.
Gün batımına
hazırlıyorum kalbimi;
Havuzdan gelen su
sesi eşliğinde.
Aklımdaki, geçmiş
zaman kipleri,
Ensemden tutup
sürüklüyor beni,
Hafızamın en sisli
sokaklarına.
İnsanlar var
karşımda;
Çehreleri silinmiş
insan yüzleri,
Yüzlerine dokunuyorum,
Parmak
uçlarımla.
Dokundukça,
Belirginleşiyor
göz bebekleri.
Ben insanları
gözlerinden tanırım.
Gözlerinde
kaybolurum çoğu zaman.
Bir bakıştır,
kalbime giden kestirme.
Ancak gözlerine
inanırsam,
Yürürüm
arkalarından.
Belirginleştikçe
yüzler,
Sisler dağılıyor
sokaktan.
Bunlar kalbime
defnettiğim insanlar,
Affetsem de, geçmeyen kırgınlıklarım.
Hayal
kırıklıklarımdan arda kalanlar,
İşte ey kalbim,
Bunlar seni
kıranlar,
Yıkılan umutların
altında kalanlar.
İrtifa kaybediyor
ruhum,
Acele et ey
kalbim.
Hemen uzaklaş
oradan.
Terk et mazinin
matem mezarlığını.
Kanatlan!
Kanatmadan,
kapanmayan
yaralarını.
Ömer Furkan - 05.05.2024