Kapanmayan Yaralar Mezarlığı
Kapanmayan Yaralar Mezarlığı


Kapanmayan Yaralar Mezarlığı

 

Kararken yaşamın kumlu harcını,

Baharın yaza çaldığı bir günde,

Geçen zamanı düşünüyorum ömürden.

Gözlerim,

Hüznümün parçalı bulutlu göğünde.

 

Ömrümün ufkunda beliren güneşin,

Hüznümü kızıla boyadığı ikindi vaktinde;

Istırabını hatırlıyorum elem günlerin.

Taş bir havuz var sanki göğsümde;

İçinde, suya düşen hayallerim.

Gün batımına hazırlıyorum kalbimi;

Havuzdan gelen su sesi eşliğinde.

 

Aklımdaki, geçmiş zaman kipleri,

Ensemden tutup sürüklüyor beni,

Hafızamın en sisli sokaklarına.

İnsanlar var karşımda;

Çehreleri silinmiş insan yüzleri,

Yüzlerine dokunuyorum,

 Parmak uçlarımla.

Dokundukça,

Belirginleşiyor göz bebekleri.

 

Ben insanları gözlerinden tanırım.

Gözlerinde kaybolurum çoğu zaman.

Bir bakıştır, kalbime giden kestirme.

Ancak gözlerine inanırsam,

Yürürüm arkalarından.

 

Belirginleştikçe yüzler,

Sisler dağılıyor sokaktan.

Bunlar kalbime defnettiğim insanlar,

Affetsem de, geçmeyen kırgınlıklarım.

Hayal kırıklıklarımdan arda kalanlar,

 

İşte ey kalbim,

Bunlar seni kıranlar,

Yıkılan umutların altında kalanlar.

İrtifa kaybediyor ruhum,

Acele et ey kalbim.

Hemen uzaklaş oradan.

Terk et mazinin matem mezarlığını.

Kanatlan!

Kanatmadan,

kapanmayan yaralarını.

 

Ömer Furkan - 05.05.2024

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir