DÖRT ADAM
Biz dört adamdık;
Biri karayel gibi yağmurlu,
Biri Lodos gibi sert ve hoyrat,
Biri Poyraz gibi dondurucu;
Biri Keşişleme gibi kavurucu,
Yolumuz keşişti Karaoğlanda;
Bodur meyve bahçeli,
Dört gözlü bir handa.
Biz dört benzemez adamdık;
Ayrıyken,
Her birimiz farklı bir rota,
Bir kuzey, bir güney;
Bir doğu ve bir batı gibi farklıydık aslında.
Bir araya gelince;
Yönü tasdik eden müemmen bir pusula.
Yolumuz aynıydı ve kıblemiz,
Kudüs’ü unutmadan yönelirdik Kabe’ye.
Ve biz asla secde etmedik,
Alemlerin rabbinden başka kimseye.
Bir araya gelince;
Savuramadı bizi sert esen zaman;
Ki biz, kök saldık göklere;
Her biri sarp ve mağrur dağ gibi.
Biz dört hür adamdık,
Ayrıyken, her biri özgür bir ağaç
Bir Meşe, bir Çam, bir Ardıç ve bir Çınardık,
Bir araya gelince,
Rengarenk ve şen bir ormanlık;
Hakkına gölge etmeden buğdaygillerin.
Biz dört özge adamdık,
Ayrıyken, her biri farklı
bir tını,
Bir nefesli, bir yaylı, biri telli, biri vurmalı,
Bir araya gelince, ahenktar oda orkestra;
Farklı çalgılara ses veren benzeş bir nota;
Kükredik bu çağın suratına,
İsyankar bir avaz gibi.
Biz dört vefakar adamdık,
Derdest ettik ağulu koltuğu.
Düşeni yerden kaldırdık.
Bir sahipsiz hezimetin.
Ve yareni, kimsesiz mihnetin.
Terk ettik postun azametini.
Takip ettik bahanın ayak izini;
Dört nala koşan küheylan gibi.
Biz dört cefakar adamdık,
Gayretimiz;
Tüten akşamlarda;
Demlenen ünsüz bildiri.
Hüsran suskun bağrımızda,
Umut tomurcuklanır;
Nebilerden miras sabrımızda.
Adandık, semavi bir gayeye.
Adam gibi adam olmadık,
Elhak, dört esaslı adamdık zira.
Ömer Furkan Kesikbaş – 17.04.2024
