Bir Koca Çınar
Bir Koca Çınar



Bir Koca Çınar

 

Kocayan çınarım, bir dağ köyünde;

Henüz yaşken eğdim boynumu aşka.

Sevdiğim kız nazende; kızıl bir meşe,

Sema ederiz birlikte, yağmur yağınca.

Güneşte gölgemize toplarız kızancıkları.

 

Henüz körpecikken bedenim;

Bir payitahta akardı yağmur suları;

Erkekler sefere çıkardı mütemadi.

Kah Rumeli’ne, kah Konstantiniyeye.

Kılıç bilenirken toplanan tohum;

Serpilirdi üç kıtanın arazisine.

Çimlenirdi diyar-ı küfr toprağı;

Buhara’dan esen nefesin yeliyle.

 

Seferden dönülünce, dünya dolusu şanla;

Kurbanlar kesilirdi kutsi bir heyecanla.

Yad etmek adetten; başvermiş kurbanları.

Medhüsenâ sunulurdu şehit analarına;

Seferden ganimet; heybe dolusu şanla.

Ardından, yönelip bereketine toprağın,

Kapanılırdı şükür secdelerine,

Hasat mevsiminden sonra.

 

O vakitler mesut ve bahtiyardım,

Gölgemde kılıç kuşanan yiğitler,

Destan yazardı er meydanında.

Bir neşe vardı, ilkbahar halkası;

Görkemli gövdemin damarlarında.

Aşk ve zafer ışıkta yaprağımın ayası;

Yanımda dilberim kızıl meşe,

Dönmüşüz yüzümüzü güneşe.

Bahtiyardım işte o vakitlerde.

 

Zaman denen ağaçkakan, kondu

Ve kovuklar oydu gövdeme,

O oyuklara yuva yaptı,

Muhacir hüsran kuşları,

Kösteği kırılan diyarlardan.

Düşen yaprak değil, düş yıkımı,

Göklere sığmayan dallarımdan.

 

Yel gibi, bir hal oldu beldeme;

Birdenbire değişti ılıman iklimi.

Yangınlar başladı ormanlarında;

Yasından öldü kızıl yapraklı sevgili.

Bu bir yengi mi yoksa yenilgi mi?

Kimse çözemedi bu bilmeceyi.

 

Kızıl meşe, kalbimde yadigâr yaşar.

Onun gibisini bulmak zor ihtimal.

Hem, bu yaştan sonra bana kim bakar,

Ben, hatıra karesiyim turistik anların;

Resimde göğü kaplayan yeşil çayırlık.

Dallarım bu yükü taşıyamıyor artık.

 

Ki, ben değil miyim en ulu ağaç?

Neden sembolüm ilga edildi?

Kalmadı mı yani, kutsi bir amaç?

Hadi topraklar elden gitti de,

Hayallerde mi işgal edildi?

 

Göğsümü kaplayan ince bir keder,

Kulağımda gaileden çınlayan çığlık. 

Güneş dahi eski güneş değil burada;

Geceler de küskün, Ay’da karanlık.

Şairler toplanıyor dizimin dibinde.

Yazdıkları şiirler iki satırlık.

Ne şuur var içinde ne bir gaye,

Halbuki ben şahidim şanlı maziye,

Benim varlığım, tarihe canlı tanıklık.

Ancak kök salmışım sarp bir zemine.

Hareketim ne mümkün, iki adımlık.

Hem gidemem ki ben başka mevsime,

Maziye özlemim altı asırlık.

 

Ben, altı yüz yaşında koca çınarım,

Dallarım bastonlu, yüreğim bitap.

Yaşımla boy ölçüşemez tarihi betik.

Gölgemdeki anılar, gençlere hitap.

Sizden beklediğim surda bir gedik;

Ve maziye yakışan şanlı bir kitap.

 

Ömer Furkan – 20.05.2024

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir