Kimseler sormadı gerekçeleri,
Seçimler yargılandı sandıklarda.
Pusula giydiğim deli gömleği,
Bebekler boğuldu kundaklarda.
Her şey gözümün önünde oldu,
Şahit oldum tüm yaşananlara.
Istırap, yelkeni şişen bir gemi;
Vurdum üzgünlüğün kıyılarına,
Hüzün temizler tüm haritaları;
Acının eş anlamlı sözlüklerinde.
Şefkat, göçmen kuşların rotası.
Umut botları battı denizlerinde.
Gaddarlık, dünyanın dümeninde.
Cahillik, kürekçiye vurulan kırbaç.
Merhamet sanki ölüm döşeğinde.
Deniz, solukları boğan bir kulaç.
Toprak kaydı yerkürenin aklından.
Ergenliğe ulaşmaz mülteci hayat.
Dağ çekildi ayaklarımın altından.
Yükseldi sığ sular, buzullar bayat.
Dünya denen yer dev bir aşevi;
Nehirler çağlıyor mutfaklarında.
Heyecan, asla yorulmamaktır;
Duanın batmadığı akşamlarımda.
Annem doğurmadı kardeşlerimi.
Ben seçmedim tenimin rengini.
Yazın, ay ışığında güneşlendim,
Bundan beyaz kalbimdeki sevgi.
Sevmek, yıkılmayan bir saltanat,
Yazarken konuşan sözcüklerimde.
Bütün renkler lezzetli bir baharat.
Özenle pişirdiğim yemeklerimde.
Saf tuttum nefretin çıplaklığında.
Kamet getirdi önümde bir siyahi.
Ruhum, sanki esenlik yarışmasında.
Kırdan podyumdaki çiçekler misali.
Nefesimle sallarım salıncakları;
Çocuklar oynar hayallerimde.
Umuttur şaha kaldıran bir atı;
Yaşamak ışıldar kirpiklerimde.
Ömer Furkan Kesikbaş - 25.02.2024