Bir Adem Masalı
Bir Adem Masalı



Yeni ayrılmıştı cennetten Âdem ve Havva.

Kavimler doğuyordu kucaklarında.

Yeryüzü geçici meskeniydi ademoğlunun. 

Ve henüz kopmamıştı Tufanı Nuh’un. 

 

Özgürdü “İlkel” insan.

Yoktu politik sınır;

Uçurumdu hudut.

Yüzme bilmeyen içinse deniz.

Emek; avlanan ceylan,

Ve toplanan ceviz.

 

Henüz vahşi değildi Batı;

Özgürdü serflerin ataları;

Daha dünyaya gelmemişti;

Devlet ve kral;

Ve yoktu toplumsal sınıf ayrımı.

Herkes soyluydu, Allah’a kul olan.

Sadece kadın ve erkek vardı.

Ve insan,

Üretim araçları olmadan da yaşardı.

 

Değersizdi altın, yoktu hazine.

Servet henüz gelmemişti dert haline.

Biriktirilemezdi olmayan para;

Madeni değersiz bir dünyada.

 

Topyekûn savaş tecrübesi yoktu dünyanın.

Tarım devrimine gebeydi toprak;

Araziye çit çekilmesini bekliyordu mızrak.

 

İnsanı yerleşik hayata davet ediyordu;

Şehrin kurulmasını bekleyen pazar.

Aralanıyordu Vandallık perdesi, azar azar.

Ve savaş tamtamlarını soluyordu rüzgâr;

 

Şehir devletleri kuruluyordu olmayan harita üzerinde.

Uygarlığın temel atma merasimiydi Mezopotamya.

Hammurabi tarihe geçmek istiyordu kanunlarıyla.

Ve dünya birbiri ardına gelen nebileri müjdeliyordu.

 

Parayı keşfedip Anadolu'yu tanıttı Lidyalılar.

Ve yalnızca "oikonomia" kavramını buldu;

Siyaset işleriyle uğraşan Antik Filozoflar.

 

Henüz yoktu;

Serflerin omuzlarında yükselen kilise.

Ve değerli maden arzulayan merkantilist felsefe.

Bekliyordu sanayi devrimi pusuda;

Buhar olmadan batardı;

Sermaye taşıyan gemi okyanusa.

Ve henüz,

Bankayı keşfetmemişti kapitalist pusula.

 

Vahşileşiyordu Batı'nın yüreği,

Gemiler kan kokan sandıklara kırıyordu dümeni.

At yarışına dönüşmüştü sömürge rekabeti;

Ve sarmıştı dünyayı savaşın esareti.

 

Sonra banka oldu kapitalizmin mabedi;

Ve aslında Batı o gün kaybetmişti erdemi;

Mudi, Tapınak şövalyesi.

Borçlu ve kefil mabedin cenazesi.

 

Ben üç kâğıt ekonomisinde;

Gözlerimi açmıştım dünyaya;

Döviz, borsa, faiz; üç kâğıt;

Kapitalizmin diktiği ihtişamlı anıt.

 

O ihtişamlı anıtın ardında saklıydı;

Sermayenin kirli tacı ve tahtı.

Ve henüz değişmedi;

Sömürülen insanlığın makus bahtı.

 

Okumuştum kitaplarda;

Trampa ve malpara ekonomisini.

Ve iliklerime kadar hissetmiştim;

Kapitalizmin vahşi felsefesini.

 

Mutasyon geçiriyor finansal sistem;

Uzamıyor artık bankaların kuyruğu.

Tarihsel bir perspektif oldu emekli;

Ve hepsi eski moda tasarımların.

Artık kıyafette yok cebe gerek;

Dijitalleştiği günden beri;

Alın teri ve kutsal emek.

 

Herkes kar peşinde.

Borsa açık; kapalı perde.

Peynir- ekmek gibi;

Alınıp-satılıyor hisse senetleri.

Halka arz edemedi hakikat kendini;

Bir asır önceki devalüasyondan beri.

Bundan kimse alamıyor kıssadan hisseleri.


Hayat, görülmez bir senet;

Hamili Allah, vadesi ilelebet.

Boş senet imzaladık Kalu Belada;

Tek sermayemiz zaman;

Bu fani dünyada.

 

Bense eriyen bir kardan adamım.

Alıcım yok; Rabbimden başka.

Bundandır talip olmuşluğum ebedi aşka.

Kümülatif bir toplamdır özlemim;

Birikerek artması kuraklıkların.

Nakde çevrilmez bir teminattır aşk;

Bu yüzden kasaları hala dolu bankaların.


Ömer Furkan Kesikbaş - 19.01.2024